Gazetecilerin Gazze’deki Tehlikeli Görevi
Bir sinyal bulduğunda ya da telefonunu şarj etmeye yetecek kadar elektrik bulduğunda cep telefonu çalıyor.
Fırsat buldukça yemek yiyor. Bir harabeden diğerine gidiyor. İşte o zaman yeterli yakıt bulabilir.
Mahmud Bassam ise bombardımandan korunmak için sürekli taşınmak zorunda kalan eşi ve 11 aylık kızının durumundan endişe duyuyor. Yani sabah evinden çıktığında akşam onları aynı yerde bulup bulamayacağını bilemez.
O da geri dönebilirse. Yollar kesilmezse ya da bombardıman yola çıkılmayacak kadar ağır olursa geri dönemez.
Mahmud bugünlerde savaşın insafına kalmıştır.
Mahmud, halkının acılarını kararlılıkla tarihe yazıyor. Çatışmaların başlamasından bu yana üç haftadan fazla bir süredir hastaneleri, mülteci kamplarını ve patlama yerlerini geziyor.
BBC’nin Gazze Muhabiri Rushdi Abualouf’un yanı sıra Mahmud gibi özgür gazeteciler, BBC’nin acımasız hava saldırılarında yakalanan sivillerin acılarını dünyaya anlatmasına yardımcı oluyor.
Saatler süren çabanın ardından telefonla kendisine ulaştığımda Mahmud, işinin duygusal yükünü anlatıyor.
“Gördüğüme şahit olmak zor olsa ve bu mesajı aktarmaya çalışsam da bazen kamera arkasındayken durup ağlıyorum. Yapabildiğim tek şey sessiz kalmak.”
Savaş bölgelerinde çalışan tanıdığım gazeteciler, insanlar amansız acılara katlanırken derin bir çaresizlik duygusu hissediyorlar. Bu kadar çok insanın yardıma ihtiyacı varken nasıl yardım edebilirsiniz? Yiyecek dağıtırken ve ilk yardım sağlarken işinizi nasıl yapabilirsiniz?
Biz yardım ya da sağlık çalışanı değiliz ama insanız.
Bu durum Mahmud’un yerel temaslarıyla daha da sancılı bir hal alır. Benim gibi yabancı muhabirlerin uçağa atlayıp evlerine dönme ayrıcalığı var. Savaş anıları her ne kadar iz bıraksa da en azından biz ve sevdiklerimiz fiziksel güvenliğe sahibiz.
Gazze Şeridi çok küçük bir yer. Toplam 366 kilometre kare. Mahmud savaşın ortasında her zaman tanıdığı birine rastlayabilir.
“Ben bir gazeteciyim ve görevim gördüklerimi anlatmaktır” diyor. “Ama bazen durup çocuklarla oturmam, onlara su vermem, ihtiyaçlarının ne olduğunu anlamam veya bu ihtiyaçları karşılamam gerekiyor.”
Mahmud’un çektiği ham görüntüleri bilgisayarlarımızda izlerken sakinliğinden etkileniyoruz. Mahmud, çekimlerinde röportaj yaptığı kişilerin muhtemelen hayatlarında ilk kez, akla gelebilecek en kötü koşullar altında kamera karşısında olduklarını asla unutmuyor.
7 Ekim’den bu yana yaşananlar, gazeteciler açısından son zamanların en tehlikeli savaşlarından birine dönüşüyor. Şu ana kadar 30’un üzerinde gazeteci öldürüldü. Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Gazze’de çalışan gazetecilerin benzeri görülmemiş bir bedel ödediğini söylüyor.
CPJ Orta Doğu uzmanı Şerif Mansour, “Bu, Gazze’deki gazeteciler için ölümcül bir dönem” diyor.
“Son üç hafta içinde, 21 yılda olduğundan daha fazla gazetecinin öldürüldüğünü gördük. Birçok gazeteci meslektaşlarını ve aile evlerini kaybetti ve güvenli bir barınak ya da çıkış yolu olmayan yerlere kaçmak zorunda kaldı.”
Gazze gibi yerlerde birbirine sıkı sıkıya bağlı bir gazeteci topluluğunda, meslektaşlarının kaybının derinden hissedilmesi kaçınılmazdır.
Yara Eid, Gazze’de büyüyen Filistinli bir gazetecidir. Yara şu anda İngiltere’de yaşıyor ve savaşın başında öldürülen arkadaşı İbrahim Lafi’nin yasını tutuyor.
Yara, “En yakın arkadaşım İbrahim’i kaybettim. O Filistinli bir gazeteciydi ama sadece bir gazeteci değildi. 21 yaşındaydı. Kardeşimdi. Benim en iyi arkadaşımdı. O bir hayalperestti” diyor ve şöyle devam ediyor: :
“Fotoğrafçıydı, hayatı çok severdi. En çok gülen oydu hep. İbrahim’i hayatımda gülümsemeyen görmedim. Ne zaman görsem en çok gülen oydu.
“O şimdiye kadar sahip olduğum en destekleyici arkadaştı. Gerçekten birçok hayali vardı ve Gazze’nin güzelliğini tüm dünyaya göstermeyi seçen bir fotoğrafçı olmayı gerçekten istiyordu.”
Gazeteciler sadece kendilerinin değil ailelerinin de tehdit altında olduğunu bilerek Gazze’de çalışmaya gidiyor. El Cezire muhabiri Wael al-Dahdaouh, yakın zamanda İsrail’in düzenlediği hava saldırısında eşini, oğlunu, kızını ve torununu kaybetti.
Wael al-Dahdaouh bir gün sonra görevinin bu olduğunu söyleyerek işe döndü. Kudüs’ten izleyen bizler için bu adanmışlık harika bir şey.
Bu rapora Kudüs’ten Haneen Abdeen, Alice Doyard, Morgan Gisholt Minard ve John Landy de katkıda bulundu.